Ceza Hukukunun en önemli ilkelerinden birisi Masumiyet Karinesi Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38/4. md’si gereğince “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” denilmekte olup en üst norm olarak Suçsuzluk Karinesi yerini bulmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6.md’sinin 2.fıkrasında;
“Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır. 3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir: a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek; b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak; c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek; d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek; e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz yararlanmak”
Ceza Muhakemesi Kanunu m. 223/2-e hükmüyle yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması halini de beraat kararı verilmesini gerektiren hallerden saymıştır. Yargılama sonunda hakim, sanığın mahkumiyetine karar verebilmek için tam bir kanaat oluşturmak zorundadır. Ancak, somut olayda deliller ortaya konulup, duruşmada tartışılmasına rağmen hakimde bazı şüpheler kalabilir ve hakim olayın ispatı konusunda tam bir vicdani kanaate ulaşamayabilir.“Ceza yargılamasının amacı hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Mahkumiyet kararı için bir ihtimal ile yetinmesi kabul edilemeyeceğinden, yenilemeyen şüphenin sanık lehine yorumlanacak ve sanık hakkında mahkumiyet kararı verilemeyecektir.. Mahkeme, sanığın suçu işleyip işlemediği konusundaki kuşkusunu yenemezse, sanığı beraat ettirmelidir. Buna, şüpheden sanığın yararlanması ilkesi (in dubio pro reo) denir. Masumiyet karinesi de denilen bu ilkeye göre, bir suçlunun cezasız kalması bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmeli ve suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar sanık masum sayılmalıdır. Yargıtay’a göre de bu ilke uyarınca şüphenin olduğu yerde mahkumiyet kararından söz edilemez.
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararlarında da vurgulandığı üzere ;”Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır “ ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, davaya konu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir. ” denilmektedir.
Konu ile ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu nun Emsal kararları:
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/9-175
K. 2018/192
T. 24.4.2018
Dava; uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkindir. Sanık ile inceleme dışı sanığın birlikte işlettikleri iş yerinde yapılan aramada sanığın oturduğu yerin yan tarafında bulunan sakız kutusu içerisinde uyuşturucu maddenin ele geçirildiği olayda; inceleme dışı sanığın sorguda suç konusu uyuşturucu maddenin kendisine ait olduğunu ikrar etmesi, tanıkların ele geçirilen uyuşturucu maddeyle ilgili sanık hakkında herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi tanığın üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeyi inceleme dışı sanıktan aldığını söylemesi, sanık hakkında iletişimin tespiti kararı verilen inceleme dışı sanık ile herhangi bir görüşmesinin bulunmaması ve inceleme dışı sanığa ait iletişim tespit tutanakları içeriklerinde de sanıktan bahsedilmemesi ile atılı suçlamayı kabul etmeyen sanık üzerinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçirilmemesi birlikte değerlendirildiğinde; inceleme dışı sanığın sonradan döndüğü kolluk beyanı dışında sanığın atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığı kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/6-87
K. 2017/352
T. 4.7.2017
Sanığın, meyve sebze halinde çalışan bir kişiyi tehdit ederek zorla para almaya çalıştığına yönelik ihbar üzerine yakalandığı, aynı hal içerisinde dükkân işleten ve yakalanan sanığı tesadüfen gören mağdurun sanığın bir hafta önce kendisinden de tehdit yoluyla para aldığını iddia etmesi üzerine soruşturmanın başlatıldığı olayda; mağdurun, sanığın kendisinden tehditle para istediğini iddia etmesine rağmen sanığın başka bir yağma iddiası üzerine yakalandığı tarihe kadar herhangi bir müracaatta bulunmaması, bozma öncesi sanığın arabasına çarptığını söyleyip tehdit ederek para istediğini beyan etmesine karşın, bozma sonrası sanığın kendisine teslim ettiğini belirttiği boş kasaların rehin bedeli olarak parayı istediğini ifade etmesi, sanığın ise aşamalarda istikrarlı şekilde mağduru tanımadığını ve para istemediğini savunması karşısında; herhangi bir delille desteklenmeyen ve aşamalarda değişen mağdur anlatımlarına itibar edilerek atılı nitelikli yağma suçu işlediğine ilişkin, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanığın beraati yerine mâhkumiyetine karar verilmesi isabetsizdir.
_______________________________________________________________________
.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/20-186
K. 2017/543
T. 12.12.2017
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Davaya konu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/13-62
K. 2017/282
T. 23.5.2017
Dava; hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını ihlal suçlarına ilişkindir. Şikâyetçinin işletmekte olduğu Kültür Park içinde bulunan Kafe işyerinin pencere demir korkuluğu yerinden çıkarılıp sürgülü camı açılmak suretiyle içeriye girilip muhtelif markalarda sigara ile yazar kasa çekmecesinden 20 Liranın çalındığı, işyerinin dışında park alanındaki masa üzerinde bulunan kola kutusunun ağız kısmından elde edilen biyolojik svabın, başka bir olay kapsamında sanıktan alınan DNA profili ile uyumlu olduğunun tespit edildiği olayda, svap örneğinin, işyerinin dışında herkesin serbestçe girip çıkabileceği yerlerden olan park alanındaki masada bulunan teneke kutu üzerinden elde edilmesi, suça konu malzemelerin sanıktan ele geçirilmemesi, olay anına dair herhangi bir görgü tanığı veya kamera görüntüsünün bulunmaması, sanığın Park içinde bulunan kafelere devamlı gelip gittiğini ve şikâyetçinin işyerine de bir şeyler içmek için gitmiş olabileceğini savunarak suçlamaları kabul etmemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarını işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraatine karar verilmesi gerekmektedir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/10-345
K. 2018/304
T. 26.6.2018
Uyuşmazlık; sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yapılan tanığın savcılıkta, suç konusu esrarı il emniyet müdürlüğünün bulunduğu caddedeki balıkçı lokantasının önünde sanıktan aldığını ifade etmesine karşın mahkemede; ele geçirilen uyuşturucu maddeyi hayvan pazarının yakınlarında tanımadığı bir kişiden aldığını söyleyip soruşturma evresindeki beyanından dönmesi, sanığın tanığa uyuşturucu madde verdiğine dair herhangi bir kamera görüntüsünün ya da görgü tanığının bulunmaması, tanıkların, suç konusu esrarı kimden aldığına dair tanığın kendilerine bir şey söylemediğini ifade etmeleri, sanığın üzerinde ve evinde yapılan aramada uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçmemesi ve sanığın aşamalarda tanığa uyuşturucu madde vermediğini söyleyerek atılı suçlamayı kabul etmemesi birlikte değerlendirildiğinde; tanığın sonradan döndüğü soruşturma evresindeki soyut beyanı dışında, sanığın atılı suçu işlediğine dair savunmasının aksine, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
AVUKAT CEVAT ÇİL